Bu sitede yer alan eserler 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu 14, 15, 16, 17 ve internet ortamında yayın yapma ile ilgili diğer maddeler kapsamında korunmaktadır. İnternet ortamında umuma arz tarihi; 17-04-2018, Eser Sahibi; Prof. Dr. Atilla Soykan, Doç. Dr. Psk. Çiğdem Soykan, Dr. Psk. Filiz Özekin Üncüer.  Eser sahibinin yazılı izni olmadan bir kısmı veya tamamı çağaltılamaz, yayınlanamaz, eğitim ve benzeri amaçlarla ve diğer amaçlarla kullanılamaz. Mevzuat için http://www.telifhaklari.gov.tr/Genel-Sorular linkini inceleyebilirsiniz.

Ana Sayfa

HİPNOZ VE HİPNOTERAPİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Prof. Dr. Atilla Soykan, Dr. Psk. Filiz Özekin Üncüer; M+ Psikoterapi: 05067644000

Hipnoz

            Hipnoz; dikkatin belli bir fikre/düşünceye odaklanması, dış uyaranlara olan ilginin azalması ve ilk başta telkin edilen düşünceye uygun bir tepkinin verilmesi olarak tarif edilebilir. Hipnotik ‘trans’ durumundaki kişi fiziksel ve ruhsal olarak gevşemiş,  hipnozu yapan kişinin telkinlerine odaklanmıştır; trans hali, pozitif telkinleri çok kolay algılama, zihinde canlandırma ve telkin edilen şeyle bağlantılı duygusal ve fiziksel yanıtlar verme ile karakterize bir bilinç durumudur. Hipnoz benzeri durumlar günlük yaşantımızda sık sık başımıza gelir; örneğin, film seyrederken korkmamız ve bunun fizyolojik belirtilerini göstermemiz, araba kullanırken kaptırıp kendimizi hiç fark etmeden gittiğimiz yerde bulmamız, hipnoz  benzeri bilinç durumlarıdır. Basit bir benzetmeyle hipnoz, film izlemeye benzer. Bir filme gittiğimizde, senaryo, bizim o ortamda hissetmemizi sağlayacak şekilde planlanır. Bu filme kaptırdığımızda; dikkat “filme” odaklanmıştır, dış uyaranları algılamamız ve ilgimiz azalır, filmde olanları içimizde canlı bir şekilde hissederiz, indüklenen (telkin edilen)  duygu veya düşünceye uygun tepki veririz, ama bunların gerçek değil, bizim zihnimizde canlanan şeyler olduğunu hep biliriz. Kısacası hipnoz, tam uykudan uyanırken, bilinçli ama rüyada olduğumuz döneme benzer, derinleştikçe uykuya benzer ama bilinç hep tamamen açıktır, hayal kurmaya benzer ama tüm vücut uykudaki gibi gevşemiştir.

Hipnoterapi

Hipnoterapi, hipnotik tekniklerin tedavi amaçlı kullanımıdır. Hipno-BDT kapsamında hipnoterapi, daha çok  iyi hissetmeyi arttırma aracı olarak kullanılır.

Figür 4’te gösterildiği gibi, hipnoterapi teorisine göre;

ü  Psikolojik ve duygusal problemler çoğunlukla yararsız-olumsuz düşünceler ve imajinasyonlar nedeniyle ortaya çıkar; kişi aslında, geçmiş ve gelecekle ilgili oto-hipnoz ile senaryo oluşturarak, bu senaryoların gerçekleşebileceğini hayal eder ve korkar-kaçınma davranışları geliştirir yada çaresizlik hissederek, eylemsizleşir.

ü  Hipnoterapi bu olumsuz düşüncelerin yerine yararlı-olumlu fikirleri canlandırma –telkin etme- yöntemiyle kişinin istediği yönde değişmesini destekler.  

ü  Hipnoterapi esnasında bireyde telkin yöntemi ile güçlü yaşantılar oluşturularak, bu deneyim sırasında telkin edilen  yararlı-pozitif  duygu, düşünce ve davranışların günlük hayata aktarılması amaçlanır.

            Bir örnekle açıklamak gerekirse,  kişi sunum yapmadan önce sunumunun kötü geçtiği, kimsenin kendisini beğenmediği, sesinin titrediği ve başarısız-rezil olduğu bir senaryoyu zihninde canlandırıp bu konu ile ilgili bir görüntü oluşturduğunda kaygılı hissetmeye başlar. Hipnoterapi ile kişinin kendi kendine oluşturduğu bu imajinasyonun yerine kendisini güvenli hissedeceği ve sunumun istediği gibi sonuçlanacağı görüntüsünü oluşturması sağlanmaktadır. Üzerinde konuşularak birlikte kararlaştırılan yeni senaryoyu pozitif telkinlerle kişinin imajine etmesi sağlanarak, sunum ile ilgili hissettiği duyguların istenilen duygularla değiştirilmesi hedeflenir. 

Hipnoterapi Teorisi

 

Hipnoz ve Hipnoterapi; Tanımlar

            Hipnozun üzerine anlaşılmış olan tek bir tanımının olmaması dikkat çekicidir ve toplumda hipnoz konusunda oluşan ön yargıların da nedenlerinden biridir. Hipnoz kullanımını artırmak ve bu ön yargıları azaltmak amacıyla, Amerikan Psikoloji Birliği (APA), 2014 yılında “hipnoz” ve hipnozla ilgili kavramlar için resmi bir tanım yayımlamıştır (The official division 30 definition and description of hypnosis, 2014):  

Hipnoz: Yapılan telkinlere karşı yükselmiş yanıt kapasitesi ile karakterize, dış uyaranları algılamada azalmanın ve dikkatin yoğunlaşmasında artışın ortaya çıktığı bir bilinç halidir.

Hipnotik indüksiyon: Hipnotik yanıt ortaya çıkartmak amacıyla gerçekleştirilen prosedürlerin tümü.

Hipnozibilite: Bireyin, hipnoz esnasında telkin edilen fizyolojik, duygusal, düşünsel ve davranışsal değişimleri deneyimleme becerisidir

Hipnoterapi: Tıbbi, psikolojik veya hedeflenen durumlarda tedavi amaçlı olarak hipnozun kullanılması durumu

Bilişsel Davranışçı Hipnoterapi: Tıbbi, psikolojik veya hedeflenen durumlarda tedavi amaçlı olarak hipnoterapinin, bilişsel ve davranışçı tekniklerle bir arada kullanıldığı bir psikoterapi yöntemidir.

Hipnoz ve Hipnoterapi’de Bilinç Durumu;

            Literatürde, hipnozun tanımı üzerinde anlaşılamamış olmasının temel nedeni hipnoz sırasında oluşan değişikliklerin farklı bir bilinç durumundan kaynaklı olup olmadığı konusunun netlik kazanmamış olmasıdır. Bu konu “Hipnoz Teorileri” kısmında daha detaylı şekilde ele alınacaktır. Bilişsel-Davranışçı Hipnoterapi ekolü, hipnoz sırasında farklı bir bilinç durumu oluştuğu savını benimsemeyerek, bütün hipnozların özünde kişinin kendisi tarafından gerçekleştirildiğini yani oto-hipnoz olduğunu savunmaktadır. Öte yandan, Milton Erickson, ortalama insanın günlük hayatında iyimser olduğunu, gerçekçi düşünemediğini söyler. Bu durumu, “doğal hipnozda” ya da dissosiyasyon halinde olma şeklinde tarifler. Erickson’a göre kişi kendi becerilerini abartır, olayları kontrol edebildiğine inanır, başına hep iyi şeyler geleceğini varsayar ve yaşadıklarını iyimser bir bakış açısıyla değerlendirir. Örneğin; “o benim başıma gelmez ben sağ kalırım” diye düşünerek bir erkeğin savaşa gitmesi. Kişi, bir ölçüde, imajinasyonlarını-zihninde canlandırdıklarını gerçekmiş gibi kabul eder. Bu pozitif oto-hipnotik yanılsama dışarıdan aldığı bilginin pozitif kısımlarına odaklanmasını ve negatif kısımlarını gözardı etmesini sağlayan bilişsel ve sosyal filtreler vasıtasıyla gerçekleştirilir. Sonuçta, algılanan tehdit olabildiğince minimalize edilir ve birey en olumsuz şartlarda bile uyum yapma yeteneğini sürdürür.  Yani, gerçekçi olmayışımız, aşırı uçlara kaçmadıkça ve olumsuz olasılıkların da farkında olduğumuz sürece, çoğunlukla, işlevseldir.

                        Hipnoz ile bir kişinin ‘beynini kontrol etmek’, ‘geçmişini unutturmak’ veya ‘kendisine aşık etmek’ gibi olağanüstü güçler gerektiren şeyleri yapmak mümkün değildir. Öte yandan, hipnoz ile kişinin kendini kontrol etme becerisi arttırılarak sigara içme gibi davranışları terk etmesi, geçmişi ile hesaplaşarak kendi geçmişinin etkilerini çok daha  az hissetmesi veya özgüveni-kendine bakımı ve diğer olumlu özellikleri güçlendirilerek beğendiği kişinin onu isteme olasılığını arttırması mümkündür. Hipnoterapi 1950’lerden itibaren Amerika ve İngiltere Tabib Odası olarak kabul edebileceğimiz (American ve British Medical Association- AMA ve BMA) ve Amerikan Psikoloji Birliği tarafından etkinliği onaylanmış bir psikoterapi yöntemidir. Hipnoz kullanılarak yapılan terapilerde genel bir kural vardır; hipnoz uygulamaları hakkında kişinin bilgisi arttıkça, hipnoza girmesi kolaylaşır ve yararlanma olasılığı artar. Herkes, farklı teknikler gerektirse ve farklı derecelerde olsa da, hipnoz olabilir. Hipnoz sırasında başvuranın onayı ve katılımı ile ‘trans’ hali oluşturulur ve kişinin telkin edilebilirliğini arttıran bir zihin yapısı ‘mind set’ geliştirilir.  Trans’a girebilme derinliği kişiler arası fark gösterir; hipno_BDT için çoğu kez hafif-orta trans yeterlidir. Kişi kendini olabildiğince gevşetir ve telkin edilen şeyleri zihninde canlandırırsa hipnoza girmesi kolaylaşır. Hipnotik yaşantı tekrarladıkça hipnoza girme süresi kısalır. Hipnoz eğitimli, teknik açıdan bilgili ve deneyimli kişiler tarafından yapıldığında, hemen her zaman, pozitif bir yaşantı olarak tarif edilir.  Bu olumlu his, hipnozun derinliği arttıkça artar ve çalışılan telkin türüne göre ‘rahatlama-gevşeme’, ‘fiziksel ve ruhsal dinlenme’, ‘enerji ve kendine güven artışı’, ‘olaylardan az etkilenme, uzaktan bakma’ gibi farklı şekillerde tanımlanabilir.

            Hipnoz uykuya dalmayı kolaylaştırmak amacıyla kullanılabilir ama hipnoz bir tür uyku hali değil, bir artmış odaklanma halidir; hipnoz altındaki birinin beyin dalgaları – EEG-  uyuyan birinin beyin dalgalarından çok farklı iken, hipnoz olmamış uyanık birinin  beyin dalgaları ile benzer özellikler gösterir. Hipnoz ne kadar  derin olursa olsun bilinç açıktır; kişi sadece aklına yatan telkinleri kabul ederken aklına yatmayan herhangi bir durum olduğunda hipnoz durumundan kendi kendine çıkar. Hipnozdan ‘çıkamama’ gibi bir duruma henüz rastlanmamıştır. Sahne hipnozunda ve bazı filmlerde bireylerin sanki hipnotistin kontrolünde imiş gibi davranmaları nedeniyle hipnoz altındaki bireylere ‘kendi bilincinin dışında, istemediği, onaylamadığı’ birşeyi yaptırmanın mümkün olduğu kanısı halk arasında yaygındır. Bu konu askeri ve sivil araştırmacılar tarafından da araştırılmıştır.  Bu araştırmalarda deneklere ne kadar güçlü telkin edilirse edilsinler kendi istemedikleri, onaylamadıkları herhangi bir şey yaptırılamamıştır.

            Hipnoz altındaki kişi sadace onayladığı, pozitif sonuçlar beklediği telkinleri kabullenir;  ‘rahatlıyorsun-için huzurla doluyor’ şeklindeki bir telkin bir çok kişide bağlantılı psikofizyolojik değişiklikler oluştururken, ‘son derece gerginsin-korku içindesin’ gibi negatif bir telkin yapıldığında, kişi çoğunlukla gözlerini açar ve ‘siz ne diyorsunuz?!?!’ anlamında hipnozu yapan kişiye bakar.

 

Hipnoz Hakkında Yanlış Söylentiler:

Doğru yanıt: Hipnoterapide diğer psikoterapi yöntemlerinden çok farklı ve üstün bir teknik kullanılmaz; hipnoterapinin farkı psikoterapinin verimliliğini ve etkinliğini arttırabilme olasılığından gelir. Ortalama bir vaka en az 6-7 hafta terapiye gelir. Hipnozla tedavide tek seansta başarı oranı nadir durumlar dışında çok düşüktür; zaten bu oran yüksek olsaydı kimse hipnoz dışındaki bir tedaviye gitmez, ruh sağlığı çalışanları da sadece bu tedaviyi uygularlardı. Öte yandan, zorunlu durumlarda ve az da olsa başarı olasılığı varsa, ilk değerlendirmeden sonraki ikinci seansta, genellikle de 3-4 seans süresine denk düşen uzun bir seans ile problemin çözümü denenebilir. Terapilerdeki başarı olasılığının birden çok faktörden etkilendiği (hastanın motivasyonu, terapist-hasta ilişkisi, dış etkenler vb.) göz önünde bulundurulmalıdır.

Doğru yanıt: Maalesef hipnoz yada herhengi bir yöntem ile bir mucize gerçekleştirip, kişiye format atmak mümkün olmamaktadır. Öte yandan, hipnoterapi seansları ile kişinin geçmişi ile daha barışık olması yani geçmişinin şimdiki yaşamındaki etkilerinin azaltılması mümkündür. Yani kişinin yaşadığı olayları şu anki hali ile anlamlandırması ve duruma yeni bir bakış açısı geliştirmesi sağlanarak kabullenmesi ve hayatına “o olaya rağmen” devam etmesi konusunda yardımcı olunabilir.

Doğru yanıt: Hipnoz uykuya dalmayı kolaylaştırır ama kişi hipnoz altındayken uykuda değildir; bir filme kaptırmış gibidir ve isterse filmi seyretmeyi bırakabilir. Hatta uyursa, uyandırılır.

Doğru yanıt: Hipnoterapi bir uzman tarafından da yaptırılabilir, kişi kendi kendine hipnoza girmeyi de öğrenebilir. Hipnoz esnasında kişi vücut olarak gevşemiş olmasına rağmen zihin olarak son derece etkin bir şekilde aktiftir. Telkin terapistten gelse de bunu yapma/yapmama ya da nasıl yapacağı kararı tamamen hastaya aittir. Hasta hipnozda zihinsel yönden tamamen aktif bir haldedir.

Doğru yanıt: Hipnoz esnasında ya da sonrasında kişiye istemediği veya onaylamadığı bir şey yaptırılamaz. Hipnozdaki bireyin bilinci açıktır ve kendisine istemediği bir şey telkin edildiğinde kabul etmez.

Doğru yanıt: Hipnozdan çıkamamak diye birşey olamaz. Hayal kurunca hayal dünyasından hiç çıkamazsam diye korkmak gibi birşeydir bu korku. İngiltere’de, bir hipnoterapi kliniğinde, yangın alarmının çalması üzerine, hipnoterapi seansında olan ve en derin trans halindeki katılımcılar bile, seansı sonlandırarak hızlıca binayı terketmişlerdir. Kişi istediği zaman hipnozdan çıkabilir.

Doğru yanıt: Bir film seyrederken, maç seyrederken yada arkadaşıyla sohbet ederken kendisini olaya kaptıran biri ne kadar saf ve zayıf iradeli ise hipnoz olan kişi de o kadar zayıf iradelidir. Hipnoz esnasında kişi bilinçli kontrolü hiç bırakmamaktadır; dolayısıyla ne saf ne de zayıf iradelidir, sadece hipnoza girmeyi tercih etmiş, keyfini çıkartıyordur.

Hipnozun & Hipnoterapinin Tarihçesi

            Hipnozun tedavi amacıyla kullanımı,  histoloji, patoloji daha yeni gelişirken ve farmakolojik tedaviler yok denecek kadar azken,  1770’lerde başlar. Bu dönemdeki tıbbın durumunu ortaya koymak için bazı hatırlatmalar yapacak olursak; 1761’de  De Sedibus et Causis Morborum ile Morgagni hastalıklarla anatomi arasında bağı ilk kez kurar;  "yaşam dediğimiz şey, ölüme direnen tüm sistemlerin işlevlerinin toplamıdır" diyen ve histolojinin kurucusu Bichat ilk yayınını 1779’da yapar; Virchow, 1858’de Omnis cellula e cellula kitabıyla modern patolojinin temellerini atar ve hastalıkların oluşmasında hücrenin tutulumunun önemini ortaya koyar. Genel anestezi için Nitroz-oxid 1800 yılında ilk kez kullanılıyor; 1805’de morfin anastezi için ilk kez denenmiştir.

            Hipnozun  bir tedavi aracı olarak kullanılması Franz Anton Mesmer (1734-1815) ile başlar.  “Mesmerizm” adı ile bilinen bu yöntem bilinen en eski psikoterapi yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Mesmer tarafından 1779’da ‘animal magnetism’ adıyla öne sürülen bu teoride; Mesmer önce mıknatıslarda, daha sonra da kendisinde özel güçler olduğunu ve insanlarda tıkanan ‘manyetik akımı’ açabildiğini ileriye sürer. Mesmer, hipnozun hipnotistten hastaya doğru akan bir manyetizma şekli olduğuna inanır ve bu manyetik akışın yöneltilmesiyle hastalıkların tedavi edilebileceğini iddia eder. Seanslarda bugünkü sahne hipnozuna benzer bir ortam oluşturup, hastanın histerik krize benzer bir kriz geçirmesini sağlayarak hastaları ‘tedavi’ eder. Mesmer, Mozart ve Marie Antoniette’in ilgisiyle Fransa’da çok güçlenir. Keşfettiği tedavi yöntemine yönelik eleştiriler nedeniyle, biraz da kendi isteğiyle, Kral XVI Louis tarafından bir komisyon kurularak Mesmerizm’in araştırılmasına karar verilir. Araştırmada Antoine Lavoisier, Paris Belediye Başkanı Jean Bailly, Dr. Joseph Guillotin ve Benjamin Franklin de görevlendiriliyor. Sonuç olarak, animal magnetizm diye bir gücün olmadığı saptanır ve hastaların Mesmer’in tutumları ve kendi hayal güçleri nedeniyle iyileştiğine yönelik bulgular saptanır. Bu araştırma sonucu bir süreliğine tıbbi hipnoza ilginin azalmasına ve sahne hipnozunun yaygınlaşmasına yol açar.

            Bilimsel hipnozun babası olarak kabul edilen James Braid (1769-1860) İskoçyalı bir cerrahtır. Hipnoza olan ilgisi ünlü bir Mesmerist’i sahnede izlemesi ile başlar. Hipnoz’a giren kişide oluşan durumu bilimsel olarak anlamaya karar verir. Önce akrabalarında, sonra hastalarında denemeler yaparak, onları ‘uyutur’ ve yaptığı gözlemleri bugünkü modern hipnoza ilişkin tüm ön bilgilerin yer aldığı bir kitap yayınlar. Braid, oluşan ‘trans’ halini uykuya benzeterek, Yunan mitolojisindeki uyku tanrısına atfen  bu duruma ‘hipnoz’ adını verir. Sonraları hastaların uyumadığını ama telkin edilen fikre odaklandığını saptar ve  “Hipnoz” ismini “Monoideism” olarak değiştirmeye çalışır ama başarılı olamaz. Braid çalışmaları sonucunda; hipnoz esnasında  kişinin ‘trans’ haline geçtiğini ve telkin edilen bir fikre odaklanarak; diğer uyaranlardan uzaklaştığını; bu  fikrin gerçekleştiğini zihinde canlandırarak da gerçekleşmiş gibi hissedip tepki verdiğini ileri sürer. Sonuç olarak, Braid şu an hipnoz hakkındaki bilgilerimizin çoğunun temelini atan kişi olarak kabul edilebilir.

            Daha sonraları Sigmund Freud, hipnoterapide regresyon tekniğini kullanarak psikoanalitik teoriyi geliştiriyor. 1950'lerden sonra Milton Erikson hipnoterapiye damgasını vurarak “Eriksoniyan Hipnoterapi” olarak da bilinen ve kişiyi transa sokmak için örtülü dil kalıplarının kullanıldığı yaklaşımını geliştiriyor. 1980'lerin başında ise, Theodore Barber ve arkadaşları hipnozu motivasyon, uyumlu tutum ve beklenti gibi bilişsel, davranışsal kavramlarla entegre ederek hipnoterapinin bilişsel, davranışçı terapilerle kullanımının yolunu açıyorlar.

Klasik Hipnoterapi

            Klasik Hipnoterapi, psikoterapinin genel amacı doğrultusunda, kişinin olabildiğince derin düzeyde hipnoza sokulduğu ve hedeflediği duruma ulaşabilmesi amacıyla doğrudan, örneğin; kişinin midesinde bir kelepçe bulunduğu ve çok az yese bile kolayca doyacağı gibi, telkinlerin sıkça kullanıldığı bir terapi yöntemidir. Klasik hipnoterapinin ve doğrudan telkin yoluyla elde edilen terapötik etki bazı kişilerde yüksek olmasına rağmen etkinin çoğu durumda kalıcı olmadığı bulunmuştur. Klasik Hipnoterapi, psikopatoloji, kişilik yapısı, davranış değişimi gibi kavramların tanımlanmasından çok önce ortaya çıkması nedeniyle patolojiyi ve kişiyi anlamak için gereken temel konularda kavramsal zemini sınırlıdır. Kısacası, klasik hipnoterapi bize yapılanmış bir psikopatoloji teorisi ve etiyolojiye dayanan bir değişim modeli sunmaz. Öte yandan, diğer terapilere entegre edilmeye çok uygun bir yapıya sahiptir. 1. ve 2. dalga terapistlerinden Charcot, Bernheim, Breuer, Freud (Psikoanaliz), Pavlov (Klasik şartlanma), Wolpe (hipnotik veya sistematik duyarsılzaştırma), Lazarus (multimodal terapi), Jay Haley (aile terapisi), Michenbaum (stres inokulasyon terapisi) ve Ellis (REBT) gibi önemli isimler tarafından kullanılmış bir yöntemdir. Hipnoterapinin kullanım alanlarının bazıları şu şekildedir;

  1. Klasik hipnoterapi (suggesyon terapisi)
  2. Regresyon hipnoterapisi
  3. NLP (Natural Language Processing)
  4. Bilişsel-Davranışçı Hipnoterapiler

Regresyon Hipnoterapisi, klasik bir hipnoz uygulamasının ötesinde, kişinin geçmiş yaşlara hipnoz altında regrese edilerek, yaşadığı bazı olayları zihninde canlandırması ve duygu boşalması sağlanmasını amaçlayan teknikleri içerir. Hipnoz altında regresyonun, olayları basit bir çağrışımla hatırlamaktan farklı olduğu ve kişinin derin hipnotik düzeye getirilmesiyle, çağrışım ve telkin yoluyla geçmişte yaşanan olayların güçlü bir şekilde canlandırılabildiğine inanılır. Sigmund Freud ve Joseph Breuer hipnozda regresyon tekniğini kullanarak bastırılmış travmatik anıların hatırlanması ve bunları dışa vurarak rahatlamaya yönelik çalışmalarda bulunmuşlardır. Freud, 1885’te Charcot’un yanında histeri konusunda hipnoz kullanımı ile ilgili eğitim aldıktan sonra, 1886’da Breuer ile birlikte hipnoz ile tedavi ettikleri Anna O. vakasını incelemeye başlar. 1895’te bilinçaltı kavramını tanıttıkları ve bastırılmış travmatik anılar ortaya çıkartıldığında semptomların azaldığını ileri sürdükleri ‘Studies on Hysteria’ kitabını yayınlarlar. Freud psikoanaliz yöntemini geliştirirken uzun süre  “hipnotik yaş regresyobu” tekniğini kullanır. Zamanla hipnoza göre daha güçlü ve kalıcı semptom azalması sağladığını düşündüğü rüya analizi ve serbest çağrışım yöntemlerine yönelerek bilinçdışı çatışmaları çözmeye yönelir. Freud’un hipnozu temel teknik olarak kullanmayı bırakmasının başlıca nedenleri olarak  herkesin yüksek hipnoz olabilirlik düzeyinde olmaması, false memory ve erotik transferansla ilgili problemler olduğunu farketmesi, kişilerin derin hipnoz altındayken  verdikleri bilgileri ve öğrenmeleri hipnozdan çıktıktan sonra tam hatırlanmadıklarını bu sebeple içgörü geliştirmenin yavaş olduğunu gözlemlemesi olarak söyleyebiliriz.

İlerleyen yıllarda regresyon hipnoterapisinin farklı alanlarda farklı psikoterapi ekollerine eklenerek kullanımı yaygınlaşır. Hipnoz’da regresyonun kullanıldığı bazı teknikler şu şekildedir;

Beyaz Perde Tekniği: Pozitif olay hatırlatılıp, hızlı-yavaş çekim-geri oynatma yapılarak veya bir sinema ekranında anının beyaz perdeye yansıtılarak oynattırılıp kişinin dışarıdan bir izleyici gibi dışarıdan izlemesi sağlanıyor.

Duygu Köprüsü (Affect Bridge): John Watkins tarafından 1970’lerde hipnoterapi ile birleştiriliyor. Bu yöntem sırasında kişinin şu anda hissetiği negatif bir fiziksel duyum-duygu farkettirilip, bunu geçmişte ilk ne zaman hissettiyse o zamana dönmesi sağlanarak kişinin bu duygu ile ilk tanıştığı ve o dönemde yaptığı anlamlandırmaları fark ederek bunların şimdiyi nasıl etkilediğini görmesi sağlanıyor.

 

Hipno-BDT’de regresyon yöntemini travmatik değil pozitif duygulanımın oluştuğu anıları canlandırmak amacıyla kullanmaktadır.

Hipnoz ve Hipnoterapinin Etkinliği ve Diğer Terapilere Eklenmesi

               Hipnoz konusundaki bilimsel araştırmalar psikoloji biliminin ortaya çıkışından bile çok öncelere dayanmaktadır. Benjamin Franklin’in 1784 yılında Mesmerism’in araştırılması için kurduğu bilimsel komiteyi de hesaba kattığımızda, hipnoz alanında 200 yıldan fazla süredir bilimsel çalışmaların yapıldığını söylemek mümkündür. Hipnoz konusundaki ilk laboratuar araştırmasının  makalesi 1993 yılında Clark Hull tarafından yayımlanmıştır.

            1980 yılından itibaren, psikoterapilerin etkinliğini araştırmak için meta-analizlerin kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu konudaki ilk çalışma Mary Lee Smith ve ekibi (1980) tarafından yapılmıştır. Smith ve arkadaşları (1980) psikodinamik temelli hipnoterapinin etki boyutunu 1.82 olarak rapor etmişlerdir. Buna ek olarak, hipnoterapinin bilişsel-davranışçı terapiye eklenmesinin tedavinin etkinliğini artırdığını göstermişlerdir (etki boyutu = 2.38). Hipnoterapinin etkinliğini ölçme amacıyla yapılan diğer meta-analizler sonucunda bulunan etki-boyutları Tablo 2’de gösterilmektedir.

Tablo 2 Hipnoterapinin Etki Boyutunu Gösteren Farklı Meta-Analizler

Araştırma

Etki Boyutu (d)

Clum & Bowers (1988)

Davranış değişikliği üzerine yapılan 69 çalışmanın meta-analizi

0.76

Smith et. al. (1980)

19 bağımsız değişken ile yapılan meta-analiz

1.82

Montgommery, DuHamel & Redd (2000)

 

0.74

Rominger et. al. (1996)

36 farklı kontrol gruplu çalışmanın meta-analizi

0.83

Flammer & Bongartz (2003)

133 kontrol gruplu çalışmanın meta-analizi

1.07