Prof. Dr. Atilla Soykan, Dr. Psk. Filiz Özekin Üncüer;
M+ Psikoterapi: 05067644000
Bilişsel davranışçı hipnoterapi, 3. kuşak bir terapi
yöntemi olarak hem klasik hipnoterapiden, hem de bilişsel-davranışçı
yaklaşımdan ayrışır. Bu yaklaşımların terapiye kazandırdığı teknikleri
kullanılırken; problemlerin nedenleri-köklerini anlamaktan çok, kişinin çözüm
becerilerine sahip olması ile uğraşılır; kalıplaşmış herhangi bir psikopatoloji
teorisine değil, başvuran kişinin dünya görüşüne uygun açıklamalara ağırlık
verilir; terapist çok esnektir ve bir teoriyi takip etmekten çok, kendi tarzını
terapide ortaya koyar; kişinin geçmişinin onarılmasıyla değil, geleceğinin onun
isteğine ve değer yargılarına uygun gelişmesiyle hem gelecek hem de geçmiş
yaşantıların ‘onarılacağını’ kabul eder; çözülebilecek problemlerde problem
odaklı, çözümü zor olan problemlerde ise duygu odaklı yaklaşımlar tercih
edilir.
Bilişsel davranışçı hipnoterapi yaklaşımı ?
- Hipnoz ve hipnoterapi teorisi, genel olarak,
psikolojik problemlerin ve psikopatolojinin bir nevi oto-hipnoz olduğunu ve
işlevsel olmayan duygu, düşünce ve davranışların zihinde canlandırılması sonucu
oluştuğunu varsayar. Bu bağlamda bilişsel bir kuramla psikopatolojiyi açıklar.
Bununla bağlantılı olarak, modern bilişsel yaklaşımlar geliştirilmeden önce,
davanışçı yaklaşımı kullanan Wolpe, Michenbaum, Salter, Lazarus ve hatta Ellis
tarafıdan sıkça yoruma müdahale amacıyla kullanılmıştır.
- Bilişsel davranışçı hipnoterapi, davranışçı ve
bilişsel terapide kullanılan etkin tekniklerin, hipnoterapi seansı içine
katılabildiği bir yaklaşımdır,
-İşlevsel olmayan tepki-yanıtların
değiştirilmesi için davranışçı terapi tekniklerinden; gerçekçi olmayan
düşünce-yorum-imajinasyonların değiştirilmesi için bilişsel terapi
tekniklerinden; relaksasyon, iyi hissetme ve bilişsel-davranışçı tekniklerle
ele alınan konuların zihinde canlandırılması ve telkinlerle güçlendirilmesi
amacıyla ise hipnoterapiden yararlanılır,
Bilişsel davranışçı
hipnoterapi yaklaşımına şematik bakış
Bilişsel davranışçı hipnoterapi teorisi
?
Hipno-BDT teorisi, bu yaklaşımı uygulayarak tedavi yapan psikoterapistin bakış
açısına göre farklılıklar gösterir. Bu bölümde Prof. Dr. Atilla Soykan’ın
aldığı eğitimlerden kazandığı bilgi ve uyguladığı terapilerden edindiği
deneyimlere göre oluşturduğu teoriye yer verilecektir.
Bilişsel Davranışçı Hipnoterapi Seansında Bilinç Durumu
Bilişsel davranışçı yöntemler önemli ölçüde öğrenme kuramlarına bağlı
olduğundan, bu teknikleri uygulayanların üretilen çözümleri hayatlarına
geçirebilmesi için bilinçlerinin açık ve olup-bitenin farkında olması
gereklidir. Bu yöntemlerin hipnoterapi
seansına entegre edilmesi ile ilgili olarak en önemli soru, hipnoterapi
sırasında bir bilinç değişikliği olup olmadığıdır. Tarihsel olarak ve sahne hipnozunda yaratılan
algıya rağmen, bilimsel çalışmalar, hipnoz ve hipnoterapi uygulamalarında normalden
farklı bir bilinç durumunun olmadığını, oluşan değişikliklerin kişilerin
beklentisi, motivasyonu ve uyum çabası ile ilişkili olduğunu ileri
desteklemektedir. Bu bakış açısına göre, hipnoterapide farklı bir bilinç durumu
oluşmaz çünkü;
·
Deneyimli kişiler bile ‘gerçek’ hipnozdaki kişi ile
hipnozdaymış taklidini yapanları ayıramazlar,
·
Hipnoz altında gözlenen her fenomen, hipnoz dışında da
oluşturulabilmiştir,
·
Bilinç her aşamada açıktır ve kişi istemediğini kabullenmez,
·
Nörofizyolojik bulgular bilinci açıkken dikkatini odaklamış
ve hayal kuran kişilerle aynıdır,
·
Hasta-terapist etkileşimi ile, kişi, yarar göreceği
beklentisi geliştirir ve hipnoz olmuş rolüne girer,
·
Hipnoterapistin yönlendirmesi ve beklentisi, sosyal öğrenme,
imajinasyon kapasitesi, kişinin motivasyonu, beklentileri vb. ile ‘hipnoz’ ve
‘trans’ olgusu açıklanabilir,
·
Oto-hipnoz yapılabilir ve
tüm hipnozlar aslında oto-hipnozdur.
Hipnoterapi teorisi temelli bilişsel yaklaşım
Klasik bilişsel
terapide aynı kavrama yapılan atıf parantez içinde ve/veya kalın puntoyla
gösterilmiştir.
Milton
Erickson, insanların sürekli doğal bir hipnoz-dissosiasyon halinde olduğunu,
bilinçli olarak pek çok önemli problemleri ile uğraşmaktan kaçındıklarını,
onlarla yüzleşmemek adına bazı kaçınma ve “güvenli davranışlar”
geliştirdiklerini öne sürmektedir. Bunlara ek olarak, beynimizin problemi
alt-bilince gerçekte olduğu gibi kaydetmediğini ve aldığı verileri
genelleyerek, silerek ve çarpıtarak değiştirdiğini ve değiştirilmiş haliyle hafızaya
yerleştirdiğini söylemektedir. Erickson’ın tanımladığı bu süreç Bilişsel
Terapi’deki “(bilişsel hatalara)”
denk düştüğü görülmektedir. Detaylı inceleyecek olursak;
o
Genelleme; yaşanan
deneyimin tümü yada bazı parçalarından yola çıkarak, deneyimden bağımsızlaşan
genel kurallar oluşturma
o
Silme; Deneyimin bazı
boyutlarına önem verip, kalanlara önem vermeme
o
Çarpıtma; Deneyimi
gerçekte olduğundan farklı algılama
Erickson,
terapide kişiye durumu sorduğumuzda bize
bu değiştirilmiş gerçekliği anlattığını fakat, dilin (düşünce-konuşma) kendi başına bir deneyim ya da gerçeklik değil,
deneyimlenen gerçekliğin temsili (otomatik
düşünce) olduğunu ileri sürmektedir. Terapide, kişiye doğru sorular sorarak
genellemeler, silmeler ve çarpıtmaların sorgulatılabileceğini; kişinin,
otomatik olarak aktive olan bağlantılarını gözden geçirmesi ve değiştirmesinin
sağlanabileceğini söylemektedir (alternatif
düşünce-sokratik sorgulama-erişkin ego).
ÖRNEK-1: H: Kimse beni sevmiyor
T: Kimse mi?
H: Aslında annem seviyor...
ÖRNEK-2: H: Ben
başarısızım
T: Kime kıyasla?/Tam olarak hangi
alanda?/Tam olarak nasıl?/Her zaman mı?
Sonuç olarak,
her problemin alt-bilinçte kayıtlı bir geçmişi (şema), bir de bilinç tarafından
mantık çerçevesinde değerlendirilen geleceği vardır; geçmişin kayıtlı
bağlantının-assosiasyonun etkisini azaltırsanız geleceği de
değiştirebilirsiniz. Bunu yapmak için kişinin şu ana kadar otomatik pilotta
kullandığı becerilerini ve sınırlarını –assosiasyonlarını (ara inançlar, varsayımlar) şimdiki zamanda sorgulanması ve
genişletilmesi gerekir. Öte yandan, eğer
sınırları doğrudan sorgularsanız eleştirel faktörle karşılaşırsınız (bilişsel filtre); dolaylı sorgulatma,
benzetmeler, metaforlar ve özel dil kalıpları kullandığınızda ise kişi kendi
çözümünü kendi bilinçaltında kendisi üretir (örtülü alternatif şema aktivasyonu).
Erickson’a
göre, terapide duygu ortaya çıkmalı (düzeltici
duygusal yaşantı) ve duygunun ortaya çıkması için terapide ‘artfully vague’
bir belirsizlik olmalıdır; belirsizlik sorgulamayı canlandırır, sorgulama ise
genelleme, silme ve çarpıtma ile oluşturulan dissosiasyonu düzeltebilir (alternatif düşünce, sokratik sorgulama,
bilişsel hataları düzeltme). Erickson’ın çoğunlukla indirekt-çıkarımsal
indüksiyon kullanmasının sebebi de bu savına dayanmaktadır. Direkt
indüksiyonlar ve terapötik telkinlerin dissosiasyon ile sağlanan duygusal
dengeler için daha tehdit edici olduğunu, direnç oluşturduğunu ve kolay kabul
edilmediklerini düşünmektedir. Hipnoterapide, gergin durumdan rahat duruma
geçiş kişi için yeni assosiyasyon ve bir değişim modeli oluşturmaktadır ve kişi
bu deneyimi kendi ‘değişebilirim’ modelini oluşturmak için kullanmaktadır.
Milton Erickson’ın öne sürdüğü terapi değişim modelindeki amaç; bilinçli
dirençleri sorgulamayarak, bypass etmek ve alt-bilincin farklı assosiasyonlar
kurarak yeni çözümler üretme kapasitesini harekete geçirmektir. Kişi birini
dinlerken, hem bilinç (iç-konuşma, düşünme) hem de alt-bilinç
(görüntü-assosiasyon) aktif olarak dinlemektedir. Alt-bilinç, bilince göre çok
daha hızlı harekete geçmektedir. Kişiyle bağlantı alt-bilinç seviyesinde
kurulmalıdır çünkü alt-bilinçteki kayıtlar problemin sürmesinin ana kaynağıdır.
Alt-bilinç yeni assosiasyonlar kurma, aynı olayda farklı assosiasyonları
harekete geçirebilme gibi güçlü bir çözüm yeteneği ve yaratıcılık sahibidir.
Alt-bilinçle/dirençle – eleştirel faktörle çatışmadan, senkronize olup
kalıplaşmış asosiasyonların bozulması gerekmektedir.
Özetle, bir
uyaran karşısında kişide bu uyaranla ilgili bir düşünce oluşuyor. Eğer oluşan
düşünce kendi inanışları ile uyumlu değilse reddediliyor; benzer ise
assosiasyon kuruluyor, bilineni korumaya çalışan eleştirel faktör bypass
ediliyor, alt bilince aktarılarak yanıt oluşturuluyor. Kişi hipnoza girdikçe eleştirel faktör gelen
bilgiyi daha az analiz ediyor ve değişim oluşturabilecek yeni assosiasyonların
ortaya çıkması kolaylaşıyor. Eğer mümkünse, eleştirel faktörü gözlemci ama
‘yarar görebilirim’’ havasında tutmalıyız… Bizim işimiz çözüm odaklı uyaranları
alt bilincin kabul etmesini kolaylaştırabilecek bir zihin yapısı oluşturmak
-indüksiyon ve derinleşme ile bu yolu açıyoruz aslında- ve kişinin kendisine uygun yeni fikir ve
imajinasyonlar canlandırmasına yardım etmek.
Bilişsel Davranışçı Hipnoterapi; Seans Yapısı
Çoğu
Bilişsel-Davranışçı Hipnoterapi seansınında aşağıdaki basamaklara göre terapi
seansının yapısı oluşturulur. Seans başında ele alınacak konu ve ele alınma
şekli belirlenirken, ileriki kısımlarda ise telkin kullanılarak hipnotik zihin
yapısı oluşturulur ve terapötik mesaj tekrar tekrar verilir.
Ø Seans başları-
ön konuşma
•
Güven
oluşturma-bağ kurma
•
Kimler
uygun-Telkin edilebilirliği test etme
•
Hipno-BDT
hakkında bilgilendirme
•
Hipnoz altında
ele alınacak konuyu saptama ; konunun ele alınma şekli ve yapılacak canlandırma
üzerinde anlaşma (Bilişsel
terapi-ABC modeline göre yapılan bir seans başı değerlendirme örneği
aşağıdadır)
Ø Hazırlayıcılar
Ø İndüksiyon
Ø Derinleşme
(opsiyonel)
Ø Terapötik
telkin-zihinde canlandırma (örneğin,
bilişsel modele göre oluşturulan yukarıdaki senaryo zihinde canlandırılır)
Ø Hipnozdan çıkma
Ø Post Hipnotik
telkin (örneğin,
oluşturulan senaryonun günlük hayatta nasıl gerçekleşebileceğine yönelik
konuşulur, telkinler verilir)
Bu aşamaların
ilki, seansın gündemi ve amacı çerçevesinde hastalar ile yapılan ön konuşmayı
içermektedir. Hipnoterapi seansının en önemli kısmı bu kısımdır. Birinci hipnoterapi seansı için bu ön
konuşma, hastayla terapötik işbirliğinin kurulmasını yani güven oluşturmayı,
hipnoz hakkında bilgilendirmeyi, kişinin gerçek dışı beklentilerinin gerçeğe
çekilmesini, hipnoz hakkındaki mitlerin düzeltilmesini ve kişinin telkin
edilebilirliğinin test edilmesini içermektedir. Sonraki seanslarda ise ön
konuşma kısmı seansın gündemine göre hipnoz altında ele alınacak konunun
saptanmasını ve/veya konunun ele alınma şeklini ve yapılacak canlandırma
üzerinde anlaşmayı içerir. Seans başında kişinin kabul ettiği bir senaryo
üzerinde anlaşılır. Bu senaryo kişinin kendisinin kabul ettiği ve istediği bir
senaryo olmalıdır. Birlikte oluşturulan bu senaryo, kişi derinleşmiş
hipnozdayken yani zihni karşı taraf tarafından yüksek oranda etkilenirken
(hipnotik zihin yapısı oluştuktan sonra; odaklanma kapasitesi ve beklentisi
arttıktan sonra) yerleştirildiğinde değişimin oluşma olasılığı artar. Seansın
izleyen kısmınlarının genel amacı üzerinde anlaşılan telkin ve canlandırmanın
yerleştirilmesi olarak özetlenebilir.
Hipnoz konusundaki bilimsel
araştırmalar psikoloji biliminin ortaya çıkışından bile çok öncelere
dayanmaktadır. Benjamin Franklin’in 1784 yılında Mesmerism’in araştırılması
için kurduğu bilimsel komiteyi de hesaba kattığımızda, hipnoz alanında 200
yıldan fazla süredir bilimsel çalışmaların yapıldığını söylemek mümkündür.
1980’li yıllardan itibaren,
psikoterapilerin etkinliğini araştırmak için meta-analizlerin kullanımı yaygınlaşmaya
başlamıştır. Bu konudaki ilk çalışma Mary Lee Smith ve ekibi (1980) tarafından
yapılmıştır. Smith ve arkadaşları (1980) psikodinamik temelli hipnoterapinin
etki boyutunu 1.82 olarak rapor etmişlerdir. Buna ek olarak, hipnoterapinin
bilişsel-davranışçı terapiye eklenmesinin tedavinin etkinliğini artırdığını
göstermişlerdir (etki boyutu = 2.38). Hipnoterapinin etkinliğini ölçme amacıyla
yapılan diğer meta-analizler sonucunda bulunan etki-boyutları Tablo 2’de
gösterilmektedir.
Tablo 2
Hipnoterapinin Etki Boyutunu Gösteren Farklı Meta-Analizler
Araştırma |
Etki Boyutu (d) |
Clum & Bowers (1988) Davranış değişikliği üzerine yapılan 69 çalışmanın
meta-analizi |
0.76 |
Smith et. al. (1980) 19 bağımsız değişken ile yapılan meta-analiz |
1.82 |
Montgommery, DuHamel & Redd (2000) |
0.74 |
Rominger et. al. (1996) 36 farklı kontrol gruplu çalışmanın meta-analizi |
0.83 |
Flammer & Bongartz (2003) 133 kontrol gruplu çalışmanın meta-analizi |
1.07 |
Bu araştırmalara ek olarak, Tosi ve
arkadaşlarının (1992) hipertansiyon hastaları ile yaptıkları bir çalışma da
hipnoterapi ve hipnoterapinin diğer psikoterapilere eklenmesi konusunda önemli
veriler sağlar. Bu araştırmada, tansiyon
hastaları psikoterapiye alınır ve aldıkları terapinin kapsamına göre 4 farklı
gruba ayrılırlar (Tosi, Rudy, Lewis, & Murphy, 1992). 1. Grup kontrol grup
olarak kullanılır, 2. Grup ile “bilişsel yeniden yapılandırma” yani
hastalıkları ile ilgili negatif otomatik düşünceleri fark edip rasyonel hale
getirme üzerinde çalışılır; 3. Gruba “klasik hipnoterapi” uygulanırken; 4.
Gruba bilişsel hipnoterapi uygulanıyor. Katılımcılardan semptom düzeylerini
belirlemek amacıyla terapi sonrasında belli aralıklarla hem psikolojik (irrasyonel
düşünme, öfke kontrolü, öfkenin ifade ediliş tarzı vb.) hem de fiziksel
(tansiyon, nabız, renin/sodyum indeksi, plasma vb.) belirleyeciler açısından
iki ölçüm alınır. İlk ölçüm terapi sonrası etkiyi belirlemek, ikinci ölçüm ise
etkinlik düzeyinin kalıcılığını tespit etmek amacıyla yapılır.
Figür
3 Hipnoterapi etkinlik çalışması grup farkları
Figür 3’te gösterildiği gibi ilk
yapılan ölçümde semptomlardaki en fazla azalma diğer 3 grupla
karşılaştırıldığında bilişsel hipnoterapi uygulanan grupta görülmektedir. 2. ve
1. Grup arasında bir fark gözlemlenmezken, 3. Grup 1. ve 2. Gruba oranla daha
fazla iyileşme göstermektedir. İkinci yapılan ölçümde grup arası farklara
baktığımızda; en fazla semptom azalmasının 4. olduğunu, 2. Grubun ise 1. ve 3.
Gruba kıyasla daha fazla ilerleme kaydettiğini görmekteyiz. Grupların kendi
içlerindeki zamana bağlı değişimlerini incelediğimizde; Grup 1 ve Grup 4’te
zamana bağlı bir farklılaşmanın olmadığını görmekteyiz. Fakat Grup 3’te yani
sadece hipnoz ile tedavi edilen grupta etkinin zamanla azaldığı, sadece
bilişsel yöntemlerle tedavi edilen Grup 2’deki etkinin de zamanla arttığı
görülüyor. Bu çalışma ile birlikte hipnozun bilişsel terapisiye eklenmesinin
yöntemlerin tek tek uygulanmasına oranla daha etkin sonuçlar doğurduğu hem de
elde edilen etkinin uzun süreli olduğu sonucuna varmak mümkündür.
Bu çalışmayı destekler nitelikte,
Braun, Gregor ve Tran’ın (2013) Beck’in Bilişsel-Davranışçı Terapi’sine (BDT)
göre diğer terapilerin etki boyutlarını karşılaştırdıkları bir meta-analiz
çalışması yürütütürler. Beck’in oluşturduğu BDT’yi sıfır noktası kabul ederek
diğer terapilerin etkinliğini bu referans noktası ile karşılaştırılır. Bu
çalışma sonucunda bilişsel hipnoterapi karşılaştırılan tüm yaklaşımlar arasına
en etkili 2. yöntem olarak bulunur. (Bkz. Tablo 3). Bu çalışma ayrıca,
hipnozun, bilişsel terapiye eklenmesi ile birlikte terapinin etkinliğinin
BDT’ye oranla %20 arttığını da göstermektedir.
Tablo 3 Beck’in BDT
sine Göre Terapilerin Etki Boyutu
Hipnozun diğer terapilere eklenmesi ile birlikte
etkinliklerinin arttığı çalışmalarla da desteklenmektedir. Hipnoterapinin
eklenmesinin yararları aşağıda özetlenmiştir.
Bilişsel Davranışçı Hipnoterapi’nin etkili olduğu bazı
durumlar
·
Anksiyete
hali ve Bozuklukları
·
Benlik
saygısı problemleri
·
Uyku
bozuklukları ve Rüya analizi
·
Obezite
ve yeme bozuklukları
·
Girişkenlik
eğitimi
·
Eğitim
·
Pozitif
psikoloji (iyi hissetme)
·
Sporcu
ruh sağlığı ve motivasyonu
·
Post-Travmatik Stres Bozukluğu
(PTSB)
·
Panik Bozukluk
·
Depresyon
·
alışkanlıklar (sigara vb..)
·
Sosyal fobi ve diğer fobiler
·
Psikosomatik hastalıklar
·
Çocuk Psikiyatrisi
·
Ağrı Tedavisi,
Analjezi/Anestezi